Kurak iklime sahip bir adada sürdürülebilir özelliklerle inşa edilen ekoköy, tarımsal üretimi artırmış ve turizm sayesinde ekonomiye kalkınma sağlamıştır.
Onbeşinci yüzyılın ortalarında Portekizliler tarafından yerleşilen ve 1975 yılında bağımsızlığını kazanan Cape Verde takımadaları, Batı Afrika'da Senegal kıyılarındaki on adadan oluşuyor. Bunlardan Santo Antao adasının Cha de Igreja köyünde yer alan Ekoköy projesi, Ramos Castellano arquitectos tarafından tasarlandı. 1325 metrekarelik proje, 3 hektar ekilebilir alan, 14 çift kişilik oda, 4 villa, bir hizmet binası, dinlenme salonu olan bir restoran, çok işlevli panoramik bir bina, bir güneş enerjisi tarlası, 3 sulama suyu deposu ve bir kuyudan oluşuyor.
Ekonomisi geleneksel olarak tarım olan adanın gençleri şehirlere göç ettiği için köy nüfusu giderek azalıyor. Bundan dolayı ekonomi hızla turizme dayalı hale geliyor. Ekilebilir alan açısından fakir bir ülke olan Cape Verde’de tarımsal üretim nüfusu beslemeye yetmiyor. Bu nedenle projenin ilk hedefi, arazinin tüm ekilebilir yüzeyini kullanarak sulanabilir ve ekime uygun hale getirmekti. 8 yıl süren projenin ilk 2 yılında, 5 hektarlık çorak ve kurak alan 5 km uzunluğunda teraslama yapılarak yaklaşık 3 hektarlık ekilebilir ve sulanabilir alana dönüştürüldü. Bu sayede tarımsal alanlarını artıran ekoköy sebze ve meyveleri yerel pazara sunarak çevre topluluklarda sebze fiyatlarının düşmesine ve arzın artmasına katkıda bulunmuştur.
Bu süreç, yerel halkın turistlere yönelik duygularını bir şekilde değiştirdi; ziyaretçilerin varlığı, Cabo Verde'nin diğer turistik adalarındaki baskın ekonomik model olan her şey dahil otellerin mantığının aksine, sosyal ekosisteme enerji getiren bir unsur olarak algılanmaya başlandı.
Terasları inşa edip tarımsal üretim başladıktan sonra yılın farklı dönemlerini arazide kamp yaparak geçiren mimari ekip, binaları yerleştirmek için, hakim rüzgarlardan korunan, kaya düşmelerinin yolundan uzak, vadiye ve denize bakan en uygun noktaları belirledi. Uygun konumları bulduktan sonra, çevreyle bütünsel bir uyum yaratmayı amaçlayan projenin yapıları sanatı eseri gibi dağa yerleştirildi.
Köy üzerindeki etkisi ve ekolojik ayak izi asgari düzeyde olan projede sürdürülebilirlik ön plandadır. Projede, bazalt taşı, kum ve çakıl gibi sahada bulunan yerel malzemeler, yerel işgücü ve inşaat teknikleri, basit ama çağdaş çözüm ve teknolojiler kullanılmıştır. Binaların taş yapılması klima kullanmadan iklimsel konforu sağlıyor.
Cape Verde'nin Sahra çölüyle aynı enlemde olması nedeniyle, su, yalnızca yılda 2 veya 3 kez yağmur yağdığında toprağa ulaşıyordu. Sahada yapılan müdahaleden sonra, vadide bulunan kuyu, tuzdan arındırma tesisi ve güneş enerjisiyle çalışan bir hidrolik pompa sayesinde sürekli su mevcuttur. Buna ek olarak, tüm binalar gri suyu filtrelemek ve yeniden kullanmak için mekanik sistemlerle donatılmıştır. Bu sular, mekanik filtreleme ve yerçekimi damla sistemiyle binaların etrafındaki bitki örtüsünü sulamaktadır.
Adaları istila eden baskın neo-sömürgeci turizm biçimine karşı refah ve denge yaratan yeni kırsal yerleşim; işbirliği, karşılıklı fayda ve adil değişim çözümü önerdi. Pandemiden 5 yıl önce başlayan proje yaşamın olmadığı yerlere hayat getirdi, nüfus azalması yaşayan bölgelerde yiyecek ve insan kaynakları üretti. Çatı bahçelerini, duvarları ve terasları kaplayan çevreye hakim bitki örtüsü, bir ziraat mühendisinin danışmanlığında, hakim rüzgarların konumu ve yönü aracılığıyla kokuları yerleşimin farklı noktalarına taşıyan çok duyulu yollar yaratarak, konukları adanın ve dağlarının tipik kırsal yaşam tarzına sokmuştur.
Mimari: Ramos Castellano arquitectos
Fotoğraflar: Sergio Pirrone Photo
Kaynak: archdaily.com
Editor - yesilodak.com