Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, VIII.Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası kapsamında 6 başlık altında 2021 yılı İstanbul Çevre Durum Raporu’nu yayınladı.
TMMOB ÇMO İstanbul Şubesi olarak ilk pandemi vakası Türkiye`de raporlandıktan hemen sonra, Nisan 2020 tarihinde yayınladığımız "Hava Kirliliği ve İklim Krizinde COVID-19 Etkisinin Değerlendirilmesi" başlıklı raporumuzla hem Türkiye`de hem de Dünya`da sevinmek için yeterli dayanağın olmadığını vurgulamıştık. Kısa süren bu iyimser rüzgâr bilimsel verilerin yanı sıra ekolojik yıkım projelerinin hız kesmeksizin sürmesi, büyük bir atık yönetimi sorunu, merkezi yönetimin Kanal İstanbul konusundaki halk ile inatlaşma düzeyine çıkan ısrarı, baraj doluluklarındaki tarihi düşüş-kuraklık ve bugünlerde Marmara Denizi`nde yaşanan büyük müsilaj sorunu ile beraber tamamen kesilmiş oldu.
Küresel iklim krizi en az koronavirüs kadar önemli
Türkiye`nin ve dünyanın en önemli gündemi Covid-19 pandemisi olmayı sürdürse de gezegenimizin bununla beraber ve en az onun kadar önemli olan bir diğer gündemi küresel iklim krizi (ve buna sebep olan ekolojik yıkımlar) olmayı sürdürüyor. Ekonomik krizin yarattığı basınç ise kötü gidişatı kamçılıyor. Bu hususta Türkiye`nin de bu kötü gidişatta en az dünyanın geri kalanı kadar sorumluluğu olduğunun altını çizmeliyiz.
İçinden geçtiğimiz bir yıl içerisinde maalesef ki Türkiye`de olduğu gibi İstanbul`da da çevresel verilere dair iyileşmekten çok kötüleşme ile karşı karşıya kaldık.
Kaz Dağı örneğinde olduğu gibi madenler, Ege`de JES, Karadeniz`de HES ve dört bir yanımızda termik santrallerin, İkizdere örneğinde olduğu gibi taş ocaklarının yarattığı yıkımlar tüm ülkeye etki etmeyi sürdürüyor. Tüm bu yıkımlara bakarak Türkiye`nin çevre karnesinin her geçen gün kötüleştiğini ifade edebiliriz.
İstanbul Çevre Durum Raporu 6 Başlık Altında Yayınlandı:
Bu çerçeveden bakarak bu yılkı İstanbul Çevre Durum Raporu`muzda ilk başlığımız İstanbul`da "Pandemi Kısıtlamaları İklim Krizi ile Mücadelede Ne Anlatıyor?" olacak. Bu başlık altında pandemi sürecinde iklim krizinin etkilerinin ne denli minimize edildiğini İstanbul üzerinden kritik edeceğiz.
Geçtiğimiz bir yıl içerisinde İstanbul`un en büyük sorunlarından biri içinden geçtiğimiz kurak mevsimden ötürü barajların doluluk oranlarındaki büyük düşüş olmuştu. İstanbul`un su kaynaklarının; yanlış kentleşme, eski altyapı kaynaklı kayıp oranının yüksekliği, Kanal İstanbul Projesi ve iklim krizinin de etkileri ile beraber büyük bir baskı altında olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu sorunlar bir yandan doğru bir altyapı planlaması, havzaların korunması ve iklim krizi ile mücadele adına atılması gereken zorunlu adımların takip edilmesi ile bertaraf edilebilir. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz durumu görüntülemek ve gerekli tedbirleri almak için "İstanbul Su Durumu" raporumuzun en uzun kısmı olan ikinci başlığını oluşturacak. Bu başlığımız ile beraber halen kendine yeter durumdaki İstanbul Su kaynaklarının muhafaza edilmesi için elimizden gelen her şeyin yapılması, başta Kanal İstanbul olmak üzere tüm mega projelerin su havzalarının korunması lehine durdurulması gerektiğini vurguluyor ve altyapı sorunlarına dikkat çekiyoruz.
Raporumuzun yayınlandığı günde dahi Marmara Denizi`ndeki süregelen müsilaj sorunu yalnızca İstanbul`un değil tüm Marmara`nın bir problemi olarak karşımızda duruyor. Bu sorunun sebeplerini incelediğimiz ve İstanbul Atıksuları hakkında veriler sunduğumuz üçüncü başlığımız da "İstanbul Atıksu yönetimi ve Marmara Denizi kirliliği" başlığını taşıyor. Halen atıksuların yüzde yetmişe yakın kısmının yalnızca bir ön arıtma ile Marmara`ya derin deniz deşarjı yapılmasının yarattığı sorunlar inceleniyor.
Dördüncü başlığımız "İstanbul`un Hava Kalitesi" hakkında. İstanbul, hâkim rüzgâr yönü olan Poyraz aracılığıyla Kuzey ormanlarından süzülen hava sayesinde çağlar boyu temiz bir havaya sahip olmuştu. Ancak maalesef ki içinden geçtiğimiz dönem bu coğrafi avantaja rağmen İstanbul hava kalitesinin de alarm verdiğini gözler önüne seriyor. Daha önceki raporlarımızda ifade ettiğimiz üzere İstanbul`da PM10, PM2,5 ve NOx kriterleri açsısından bakacak olursak limit aşımı yaşanan gün sayısı bir hayli yüksekken, ölçüm yapılmayan, yani ne soluduğumuzun bilinmediği gün sayısı da oldukça yüksek olmayı sürdürüyor. Acil bir hava kirliliği ile mücadele planının hayata geçirilmesinin yanı sıra Hava kalitesi açısından emniyet kemeri olan Kuzey ormanlarına hiçbir şekilde zarar verilmemesi gerekliliğini vurguluyoruz.
Beşinci başlığımızda genellikle gündem olmayan bir konuyu, "İstanbul Toprak Kirliliği "ni işliyoruz. Tarımsal faaliyetinin düşük olmasından ötürü diğer başlıklar kadar gündem olmayan toprak kirliliği sorunu sanılanın aksine İstanbul`da büyük olumsuzluklara gebe. Özellikle arazi kullanımı kaynaklı olarak ciddi bir şekilde toprak kirliliğine terk edilen İstanbul`un bir başka toprak kirliliği kaynağı da yanlış inşa edilmiş akaryakıt istasyonlarıdır. Bu başlığımızda İstanbul`daki bilinen toprak kirliliğini birkaç örnek üzerinden inceleyip somut durum ve toprak arıtımı konularını inceliyoruz.
Geçtiğimiz son bir yıl, Türkiye`nin plastik atık ithalatındaki devasa artışın kamuoyunda da ciddi bir tepki uyandırdığı bir yıl oldu. Bunun ardından hükümetin getirdiği kimi kısıtlamalar söz konusu olsa da bunların sonuçlarını takip etmek için henüz erken. İstanbul`un atıklarını incelediğimiz altıncı ve son başlığımız da "İstanbul atık yönetimi" başlığını taşıyor. İstanbul genelinde atıkların sadece yüzde 6`sının geri dönüştürüldüğü ve atık taşımasının hem ekonomik hem de ekolojik maliyetinin oldukça yüksek olduğunu vurguluyoruz.
İstanbul; hava, toprak vb. kirliliğinin yanı sıra içme suyu kaynaklarını kaybetmesi, mega projelerle sürekli baskı altına alınması ve atıksu yönetiminin yıllardır yanlış planlanmasından kaynaklı olarak büyük bir ekolojik yıkımın göbeğinde duruyor. TMMOB ÇMO İstanbul Şubesi olarak VIII.`sini düzenlediğimiz Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası vesilesiyle bir kez daha mesleki birikimimizi emek, bilim ve doğa lehine kullanmaya hazır olduğumuzu vurguluyoruz.
Özetleyecek Olursak;
✔Pandemi kaynaklı kısıtlamalar çevresel verilerde kayda değer bir iyileşmeye sebep olamadı,
✔İstanbul‘un su kaynakları hala kendine yeter. Yüzde 22,32`lik kayıp oranının telafi edilmesi ve kaynakların korunması halinde İstanbul‘a dışarıdan su taşınmasına gerek kalmaz!
✔DSÖ`nün standartlarını göz önünde bulunduracak olursak İstanbul nüfusunun neredeyse tamamı zehirli hava soluyor. PM2,5 kriterleri açısından ölçümün yapıldığı hiçbir bölge sağlıklı hava kalitesi sonucu vermiyor. İstanbul hava kirliliği ile mücadele için acil bir planlamaya ihtiyaç duyuyor.
✔İstanbul‘da toprak kirliliği çoğunlukla şans eseri açığa çıkmaktadır ve İstanbul`da toprağın korunması üzerine yapılan denetimler oldukça sınırlıdır.
✔İstanbul‘un atıksularının en az yüzde 63‘ü yalnızca ön arıtmadan geçirilerek Marmara‘ya deşarj ediliyor. Marmara‘nın biyoçeşitliliği ve tüm bölgenin sağlığı için ileri biyolojik atıksu arıtma sistemlerinin kurulup işletilmesi bir zorunluluk!
✔İstanbul bütünleşik ve verimli bir atık yönetim planına hala sahip değil. Tüm atıkların yalnızca yüzde 6`sı geri dönüştürülebilirken, atıkların toplanma ve aktarma ve depolanma süreçlerinde büyük bir karbon ayak izi açığa çıkıyor.
Raporumuzda ifade edilen sorunların tamamının çözülebilir-telafi edilebilir sorunlar olduğunu vurguluyoruz. Mesleki birikimimiz bu sorunların tamamını anlamaya ve kontrol altında tutmaya yeterli kaynağı bize sunuyor.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi XIII. Yönetim Kurulu
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Editor - yesilodak.com