Bugün yaşadığımız betonlaşmış şehirlerde ihtiyacımız olan doğaya yabancılaştık. Biyofilik tasarımın amacı insanları doğaya yakınlaştıran, doğa ile iç içe yaşıyormuş hissi veren mekanlar yaratmaktır.
Biyofili (Biophilia), doğuştan gelen yaşam ve doğa sevgisidir.
Doğal dünyayla bağlantı insanın doğasında var.
Biyologlar ve ekolojistler bunu yıllardır savunuyorlar ve insanların ormanlar ve çayırlar gibi doğal alanları sevdiğini, çünkü bu ekolojik sistemler içinde geliştiğimizi söylüyorlar.
Artık, doğayla iç içe olan yaşamımızı banliyö ve mega kentlerle değiştirdik. Teknolojinin ve endüstriyel mimarinin olduğu kentsel dünyada, bu temel bağlantı bazen tamamen kaybolmuş hissedilebiliyor.
Biyofilik tasarım, yaşamak, çalışmak ve öğrenmek için doğal ortamlar yaratarak doğa ile bağlantı kurmanın yenilikçi bir yoludur.
Doğayı iç ya da mimari tasarıma bilinçli bir şekilde dahil ederek, açık havayı yapılı çevremize taşıyarak yeniden bağlantı kuruyoruz.
Stresli durumlarda yürüyüşe çıkmak ya da bir nefes almak için açık havaya çıkıldığı sıkça görülüyor, ama nedenini hiç merak ettiniz mi?
Bu sorunun cevabı biyofilinın merkezindedir ve yeni çalışmalar açık havada olmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Parkta veya sincapları, kuşları ve diğer zararsız hayvanları gören bir manzarada yürümek kan basıncınızı düşürür, DEHB gibi rahatsızlıkların etkilerini azaltır ve refahı artırır.
Doğal gün ışığına tepkimiz de biyofilidir.
Güneş ışığı, evrimsel yolumuzun çoğunda tek aydınlatma kaynağımızdı. İnsan gözü dış mekan koşullarında en doğru ve verimli şekilde çalışacak şekilde adapte olmuştur. Bu nedenle flüoresan ve LED ampullerin sertliği ile parlayan bilgisayar ekranlarından şikayet ediyoruz.
Araştırmalar, bol gün ışığı alan sınıf ve işyerlerindeki öğrenci ve çalışanların daha üretken olduğunu gösteriyor.
Bol gün ışığından yararlanmanın öğrenme oranını %20-26 oranında arttığı sonucuna varan araştırmalar, prematüre bebeklerin de doğal ışığa maruz kaldıklarında daha hızlı iyileştiğini göstermiştir.
Evrim, bizi doğayı istemeye ve ihtiyaç duymaya yatkın kılmıştır. Modern banliyö ve şehir genetik kökenli özlemimizi tatmin edebilecek alan ve canlı organizmalardan yoksundur.
Yüksek binalara, beton ve perde duvarlara atlamak bugün toplumda mevcut olan birçok rahatsızlığın nedeni olabilir. Bir tür olarak, bu yeni biyolojik olmayan çevrelere alışkın değiliz.
Mevcut yeşil bina sistemleri, düşük etkili tasarım için, kirlenmeyi önlemeyi, kimyasal toksinleri ortadan kaldırmayı, israfı en aza indirmeyi, enerji verimliliğini artırmayı ve su kullanımını azaltmayı vurgulamaktadır.
Ancak, yeşil binalar, enerji ve su tasarrufu sağladığı kadar biyofiliye de odaklanırsa, ekolojik etkileşimi ve ilişkiyi yeniden keşfetmemize yardımcı olabilir.
Biyofilik tasarım, en azından, insan sağlığını ve refahını tetiklemek için doğanın bütünleşmesini gerektiren sürdürülebilir tasarım için yeni bir boyut getiriyor. En iyi ihtimalle, biyofili yapılı çevrenin bütününü kökten değiştirebilir.
Bilmeden, yaptığımız şeyler bireylere fizyolojik acı verir, iyileşmeyi engeller ve bizi evrimsel mirasımızdan ayırır. Biyofilik tasarım bizi doğaya yeniden bağlar, doğal kaynakları değerlendirmemize yardımcı olur ve eve döndüğümüzü hissederiz.
Biyofilik tasarım (biophilic design) yapılı çevrede yaşayan insanların doğa ile bağlantılarını artırmayı amaçlamaktadır.
Günümüzdeki betonlaşmış şehirlerde ihtiyacımız olan doğaya yabancılaştık. Biyofilik tasarımın amacı insanları doğaya yakınlaştıran, doğa ile iç içe yaşıyormuş hissi veren mekanlar yaratmaktır.
Eğer bir tasarım, insan sağlığına ve üretkenliğe katkıda bulunan doğal dünyanın yönlerine odaklanmıyorsa, biyofilik değildir.
Günümüzün “doğal yaşam alanı” çoğunlukla zamanımızın %90'ını harcadığımız yapılı çevre olduğundan, biyofilik tasarım, modern binalar ve şehirlerde doğaya bağlı olma konusundaki doğuştan gelen ihtiyacımızı karşılamaya çalışmaktadır.
Bu nedenle, biyofilik tasarımın temel amacı, modern yapılar, peyzajlar ve topluluklar içinde yaşayan biyolojik organizmalar olarak insanlar için iyi bir yaşam alanı yaratmaktır.
Mimaride biyofilik tasarım nedir?
Biyofili, doğaya bağlı kalmak insanın doğal eğilimi olarak tanımlanmaktadır. Biophilia'nın ahlaki zorunluluğu, parçası olduğumuz dünya ile şefkatli ve düşünceli bir ilişki olmadan bireyler veya türler olarak gelişemememizdir.
Biyofilinin bir uzantısı olan biyofilik tasarım, doğal malzemeler, doğal ışık, bitki örtüsü, doğa manzaraları ve doğal dünyanın diğer deneyimlerini modern yapılı çevreye dahil eder.
İnsanlar doğal dünyada evrimleşmiş olabilirler, ancak çağdaş insanların yaşam alanı büyük ölçüde şu an zamanımızın yüzde 90'ını harcadığımız iç mekân haline gelmiştir.
Sonuç, biz ve doğa arasında artan bir kopukluk olmuştur. Bununla birlikte, ortaya çıkan biyofilik tasarım kavramı, fiziksel ve zihinsel iyiliğimizin doğal dünyayla ilişkilerimizin kalitesine dayandığını kabul etmektedir.
İnsanları penceresiz ofislere yerleştirip, bir bilgisayar ve masa vererek iyi çalışabilecekleri düşünülüyor çünkü ihtiyaç duydukları tüm özelliklere sahipler, nefes alabilecek hava, görebilecekleri yapay ışık ve her türlü bilgiye erişebilecekleri yapay ortam.
Ancak, bu tür ortamlarda gerçekte o kadar iyi çalışmadıklarını görüyoruz. Yorgunluk, motivasyon eksikliği ve artan devamsızlık oranları yaşama olasılıkları daha yüksektir. Doğanın sadece bazı yönlerini bu ortamlara koyarsanız, bu aslında refah ve üretkenlikle sonuçlanır.
Biyofilik tasarım sizi gerçekten daha mutlu ve sağlıklı yapabilir mi?
İnsanların doğaya karşı doğuştan bir yakınlığı olduğu düşüncesi 1980'lere dayanıyor, ancak doğanın ilkelerine göre mekânlar tasarlamak şimdi zirvede.
Son zamanlarda sessiz bir devrim, insanların hem evde hem de işte, kendi alanları hakkında düşünme şeklini değiştirmeye başladı. Bu, büyük iç mekanların, insanların yaşamlarını iyileştirmek için büyük dış mekanları taklit etmesi gerektiği fikrine odaklanıyor - artan araştırma miktarları ile desteklenen bir içgörü.
Biyofilik tasarım, biyolog Edward O. Wilson'ın biyofili felsefesini belirttiği, insanların doğal dünyaya karşı doğuştan gelen biyolojik bir yakınlığı olduğunu varsaydığı 1980'lerin başlarına dayanıyor.
Biyofilik tasarım bu fikri bir adım öteye taşıyor: Günümüzde insanlar zamanlarının %90'ını iç mekanlarda geçirdikleri için, 2001 Ulusal İnsan Aktivite Anketi'ne göre, doğayı hem bariz hem de incelikli şekillerde referans alan iç mekanları ortaya çıkarmak ve iç ortamlar yaratmak gerekir.
En basit seviyede, bu bir sürü bitki anlamına gelir. Ancak biyofilik tasarım, bitkileri iç mekanlara eklemekten daha fazlasıdır.
İç mekan tasarımını sadece estetik ya da işlevsel bir disiplin olarak değil, aynı zamanda insanların zihinsel ve fiziksel refahlarını iyileştirmenin bir yolu olarak da gösteren bir değerler sistemidir.
Biyofilik tasarım, ister ev bitkisi ister doğal ışık olsun, doğaya daha yakın olmanın sağlığınız için faydalı olduğunu gösteren birçok bilimsel çalışma ile desteklenmiştir.
Danimarka'daki Aarhus Üniversitesi’nin 2019 tarihli bir çalışması, Danimarka'da daha fazla yeşilliğe maruz kalan çocukların doğaya maruz kalmamış olanlara kıyasla yaşamlarında daha sonra %55 daha az zihinsel sağlık sorunu yaşadığını ortaya koydu.
Diğer araştırmalar bitkilerin stresi azaltabildiğini, odaklanmaya yardımcı olduğunu ve hatta bağışıklığı artırabildiğini göstermiştir.
Çalışmalar bitkilerin üretkenliği artırdığını gösteriyor.
Norveç'teki araştırmacılar, yeşilliklerle çevrili okuma ve dikkat temelli işler yapan kişilerin zaman içinde puanlarını, yapmayanlardan daha fazla arttırdığını tespit etti.
Bu nasıl çalışıyor? Odaklanarak, yoğun çalışarak çok fazla zaman geçiriyoruz. Dikkat Restorasyonu Teorisi’ne göre, masa başında çalışırken ekrana bakmadan birkaç saniye bile geçirmek zihninizi rahatlatabilir ve odaklanma yeteneğinizi geri kazandırabilir.
Bu, Google, Etsy ve daha pek çok şirketin, çalışanlarının daha mutlu, daha yaratıcı ve daha sıkı çalışmalarının bir yolu olarak biyofilik tasarımı benimsemelerine yol açtı.
Teknoloji şirketi ofislerinde biyo-duvarlar o kadar yaygın ki, bir tasarım klişesi haline geldiler. Mobilya şirketleri şimdilerde çiçeklikli ofis masaları tasarlamaktadır.
Bugünün bitki şirketleri ayrıca, ev bitkilerinin hava temizleme faydalarını ortaya koyuyor, ancak bu gerçekten yutturmaca.
The Atlantic'ten bir raporda, havanın etkili bir şekilde temizlenmesi için 10 metrekarelik bir ofise 1000 adet süs bitkisi koymanız gerekeceğine dikkat çekildi.
Bitkiler sizi daha mutlu ediyor olabilir, ancak genellikle etraflarında daha fazla zaman harcamak için etkili bir sebep olması için havadan neredeyse yeterince kirlilik çekmiyorlar. Bununla birlikte, Yeni Delhi’de bir ofis, kirlenmiş iç havayı temizlemek için tasarlanan bitkilerle dolu bir seranın çalışanlarını daha sağlıklı yaptığını söylüyor.
Tasarımcılar uygulamada nasıl kullanıyor?
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, biyofilik tasarımı paylaşımlı çalışma alanlarının ve ofislerinin tasarımcıları erken benimsemişlerdir.
Portekizli biyofilik ofis Second Home, hem görsel hem de akustik mahremiyet sağlama ve hem de bitkilere yakın olmanın getirdiği tüm avantajlardan faydalanma hedefiyle 2.000’den fazla bitkiye ev sahipliği yapıyor.
Paylaşımlı ofisin kurucularından Rohan Silva, Fast Company'ye “Second Home'da yaptığımız her şey doğadan ve biyofiliden ilham alıyor. Tasarımlarda düz çizgiler yok çünkü doğada düz çizgiler yok. Her sandalyenin ve masa lambasının farklı olmasının nedeni de budur - bu, her yaprak ve kar tanesinin farklı şekillendiği doğada bulduğunuz fraktal karmaşıklığı yansıtır” dedi.
Google, daha fazla doğal ışık sağlamak için çatı ışıklıklarından yararlanmıştır, mekanlarına daha fazla bitki eklemiştir ve duvar kağıdını ve halıyı daha doğal desenlere dönüştürmeyi denemiştir. Şirket, bunların çalışanlarının daha iyi odaklanmasına ve daha yaratıcı ve üretken olmalarına yardımcı olduğunu söylüyor.
Elbette, tüm şirketler çalışanlarına doğa ile bağlantı kurmalarına yardımcı olan ofisler sağlayamaz.
Biyofilik tasarım diğer endüstrileri etkiliyor mu?
Evet - etkisi evler ve ofisler için geleneksel iç tasarımın ötesine geçiyor. Aynı zamanda özellikle sağlık tesislerinin tasarımında da etkili olmuştur.
Washington'daki bir hastanenin pediatri koğuşunda, hastaların ve ailelerinin dinlenebileceği bir şifa bahçesi vardır. Kaliforniya, Anaheim'daki bir onkoloji merkezi, hastalarının dışarıda bir zen bahçesi manzarasına sahip olmasını sağlarken, Toronto'daki bir hastane, her hasta odasında park manzarası sunmaktadır.
Kanser merkezleri hastanelerden çok ağaç evlere benziyor. Çünkü araştırmalar doğaya erişimin hastaların daha hızlı iyileşmesine yardımcı olabileceğini göstermiştir.
Bu fikir Norveç'teki Oslo Üniversitesi Hastanesi'ne bitişik ormandaki yerleştirilmiş kulübelerde daha mantıklı bir şekilde görülüyor. Çocuklar ve aileleri, kulübelerde normal hasta odalarından uzaklaşıp, soluk alabiliyorlar. Kulübeler açık havada vakit geçirmek için yeterince iyi olmayan hastalar için de ahşap iç mekanlar ve manzaraya bakan büyük pencereler sunuyor.
Biyofilik tasarımın sağlığa faydalarından yararlanmak için bir ormanda olmanız gerekmez.
New York'ta yakın zamanda ilk kliniğini açan yeni bir girişim olan Parsley Health, mekanı planlarken büyük ölçüde biyofilik tasarım üzerine çalıştı.
Manhattan kliniği, bitkileri, mekanı doğal ışıkla kaplayan boydan boya pencereler, ahşap gibi doğal malzemeler ve hatta günün mevsimi ve saatine göre ayarlanan bir ışık ve yeşillik kurulumuyla süslenmiştir.
Tasarım ekibi, 2014 yılında çevre danışmanlık ve stratejik planlama firması Terrapin Bright Green tarafından yayınlanan 14 temel unsur etrafında yapılandırılmış biyofilik tasarım kılavuzuna dayandı.
Bu ilkeler, ziyaretçilere iç mekanda bir perspektif hissi vermek için uzun görüş mesafesi yaratmak gibi bina tasarımında sıklıkla göze çarpan özellikler içeriyor. Parsley’in durumunda, bu ortamı yaratmak için uzun bir koridorun sonunda sirkadiyen aydınlatma tesisatı bulunuyor.
Biyofilik tasarım hareketi tüm gelişmeleri ve hatta şehirleri kapsıyor.
Bilim insanları, binalarımızdaki küf ve uçucu organik bileşikler gibi şeyleri izlemeye yardımcı olmak için bitkilerin sensörler gibi hareket edebileceğini düşünüyor.
Mühendislik firması Arup 2016 raporunda, havadan karbondioksit çekmenin, hava kirliliğini filtrelemenin, gürültüyü azaltmanın ve şehirleri daha serin tutmanın bir yolu olarak tüm binaların yeşilliklerle kaplanması gerektiğini savunuyor.
The Biophilic Cities / Biyofilik Şehirler projesi, farklı şehirlerin, parklar veya çatı bahçeleri gibi daha az geleneksel yöntemlerle, şehir sakinlerinin yeşil alana erişimlerini nasıl artırdığını göstermeyi amaçlamaktadır.
Hayatımızda daha fazla doğaya sahip olduğumuzda hepimiz daha iyiyiz. Biyofilik tasarım, gerçeği kabul eder ve iç alanlarımızı, binalarımızı ve hatta şehirlerimizi biraz daha az gri ve biraz daha yeşil hale getirmeye yardımcı olur.
Biyofilik tasarım stresi azaltabilir, yaratıcılığı ve düşüncenin netliğini artırabilir, refahımızı artırabilir ve iyileşmeyi hızlandırabilir; dünya nüfusu kentleşmeye devam ettikçe, bu nitelikler daha da önemlidir.
Kaynaklar: treehugger.com + fastcompany.com + metropolismag.com + earthtalk.org
Fotoğraflar: pexels.com
Editor - yesilodak.com